Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Lideri Ali Babacan, partisinin “Kültürel Atılım Hareket Planı”nı deklare etti. Babacan, “hiç bir sanatsal, kültürel aktivite yapıldığı lisan niçiniyle iptal edilmeyecek. Kürtçe müziklerle Türkçe müzikler, Zazaca müzikler, Arapça müzikler, tıpkı sahnelerde, tıpkı imkanlarla söylenecek.” dedi.
Babacan, partisinin genel merkezinde 15’inci aksiyon planı olan “Kültürel Atılım Hareket Planı”nı deklare etti. Babacan, şunları söylemiş oldu:
“Yola çıktığımız birinci gün taahhüt ettiğimiz üzere, biz, siyasete yeni gelenekler kazandıran bir parti olduk. DEVA Partisi ile birlikte artık Türkiye’de siyaset hiç bir vakit eskisi üzere olmayacak demiştim. Her alanda ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne vakit yapacağımızı açık açık söylüyoruz. Sorumluluğu daha iktidara gelmeden hissediyoruz ve epey ayrıntılı aksiyon planlarıyla karşınıza çıkıyoruz. İşte bugün 15’inci hareket planımızla karşınızdayız. Sandık günü, sonuçların açıklanmasıyla, özgür ve varlıklı bir Türkiye hayalimize uyanacağız. Kilitli kalmış, tıkanmış tüm çarkların dönmesiyle potansiyelini açığa çıkarmış bir Türkiye’yi goreceğiz.
İşte elimde, kültür ve sanat alanında neler yapacağımızı, takvimiyle bütçesiyle detaylandırdığımız hareket planımız. Ülkemiz için güzel olsun. O denli bir alan ki kültür sanat ne ele avuca gelen bir iş yapıldı bugüne kadar ne de ileriye hakikat yeterli bir planlama programlama yapılabildi. Birinci kere biz bunu bugün Türkiye’ye kazandırıyoruz. Türkiye’de maalesef onlarca yıldır, kültür ve sanat alanı siyasi iktidarlar tarafınca suistimal edildi, baskılandı. İktidardakiler bu alanı daima kendi siyasi fikirlerine göre şekillendirilmeye çalıştı. Her iktidara gelen, kendi kültürel iktidarını yaratma eforuna girişti. Ha bunu beceremedik diye ilan edenleri de artık görüyoruz. Hani kimi vakit ‘Yapamadık, pişmanız yanılgı ettik’ diyorlar, bu alanda itiraf ettiklerini görüyoruz.
“Baskıcı, sansürcü, otoriter zihniyeti bitirmek zorundayız”
Kültür ve sanatın özgürlüğünü, kozmikliğini reddeden bu anlayış yerinde saymamıza, hatta gerilememize sebep oldu. Buradaki en temel sıkıntımız da her vakit söylemiş olduğim üzere ‘zihniyet’ sorunu. O yüzden biz, yalnızca iktidar değişimini değil, zihniyet değişimini de hedefliyoruz. Baskıcı, sansürcü, otoriter zihniyeti bitirmek zorundayız. ‘Demokrat zihniyetin’ inşası ile kültür ve sanat alanında da güçlenmek zorundayız. Bireylerin özgür olduğu, vatandaşlara her alanda yaratıcılıklarının geliştirilmesi için imkanların sağlandığı bir idare anlayışından bahsediyorum burada.
Sansürün olmadığı, konuşmanın yasaklanmadığı, ülkemizdeki tüm lisanların korunduğu bir zihniyetten bahsediyorum. Kültürel mirasımızın talan edilmesinin önüne geçecek bir zihniyet. Sanatkarlarımızın gerekli dayanaklarla yükseltildiği bir zihniyet. Aksiyon planımızı, tüm plan ve programlarımız üzere özgürlükçü bir anlayışla hazırladık. Zira biz hayli uygun biliyoruz ki demokrasinin güzel işlemediği, özgürlüklerin baskı altında olduğu ülkeler hiç bir alanda ilerleyeme sağlanamıyor. Demokrasi işlemeyince, yoksulluk artıyor. Demokrasi işlemeyince, hukuksuzluk artıyor. Demokrasi işlemeyince, eğitim kötüleşiyor. Demokrasi işlemeyince gençler ülkeden kaçıyor. Demokrasi işlemeyince toplum nefes alamıyor. Nefes borumuz tıkanıyor.
“Nazım Hikmet’i bu topraklardan gönderenler şiirlerini silebildi mi?”
Nefes alanlarımızdan en kıymetlisi de sanat ve kültür. Orası da tıkanıyor. Tarihimizin çeşitli periyotlarında sanatkarlara parmak sallayan epey siyasetçiler oldu. Yasaklanan kasetler, ucube denen eserler, engellenen sanatkarlar; hayli oldu. Pekala ne oldu? Necip Fazıl’ı tutuklayanlar, yazdıklarını unutturabildi mi? ‘Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ kelamlarını unutturabildi mi? Nazım Hikmet’i bu topraklardan gönderenler şiirlerini silebildi mi? ‘Yaşamak bir ağaç üzere tek ve hür, bir orman üzere kardeşçesine’ dizelerini bize unutturabildiler mi? Ahmet Kaya’yı sürgüne yollayanlar müziklerini lisanlardan söküp alabildi mi? ‘Artık susma yorgun demokrat’ı hafızalarımızdan sökebildi mi? Bülent Ersoy’u yasaklayanlar, bize onun sesini unutturabildi mi? Sezen Aksu’nun lisanını keseceğini söyleyenler, Minik Serçe’nin kalbimizdeki yerini zedeleyebildi mi? Halide Edip’i sürgünler susturabildi mi?
“Keyfi sansür uygulamalarına son vereceğiz”
Şimdi, bugün engellenen konserlere; kelamı kesilen sanatkarlara bakın. hiç birini silmeye gücü yetmeyecek kimsenin. Daima diyoruz ya, ‘sözün gücü’ diye. Biz kelama, gücünü iade edeceğiz arkadaşlar şiirlerle, müziklerle, türkülerle, tiyatroyla, sinemayla hengame eden anlayışa son vereceğiz. Sanatı ve sanatkarları engelleyen idare anlayışına son vereceğiz. Kimseye ‘Bunu söyleyebilirsin, bunu söyleyemezsin’ demeyeceğiz. Keyfi sansür uygulamalarına son vereceğiz. DEVA takımları idarede olduğu surece hiç bir sanatçı ‘Bugün sahnede hangi latifeyi yaparsam gözaltına alınırım, hangi bildirisi verirsem linç edilirim, kimle dalga geçersem başıma bir iş gelir’ diye düşünmeyecek. DEVA, devletin sanatkarlara gösterdiği sopayı kırıp atacak. DEVA iktidarı, hiç kimsenin, kendisinden olmayan sanatkarlara sopa göstermesine müsaade etmeyecek. Biz sanat üretimine takviye olacağız arkadaşlar.
Sanatçılarımıza da insan onuruna yaraşır hayat sürmelerini sağlayacak toplumsal güvenlik sistemini oluşturacağız. Şu son bütçeye bakarsanız, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan hisse, binde 4. Yanlış duymadınız, yalnızca fakat yalnızca binde 4. Üstelik bu ‘turizm’ ile bir arada. Öncelikle bu kaynakları artıracağız. Kültür ve sanatın bütçedeki hissesini çoğaltacağız. Verilen mali takviyeler için de ölçülebilir, objektif, şeffaf prensipler belirleyeceğiz.
“Festival ve konser üzere kültürel aktifliklerin engellenmesine dur diyeceğiz”
Hatırlarsınız, 2011’de İstanbul, Avrupa Kültür Başkentliği yaptı. Yıldızımızın parladığı senelerda, dünyaca ünlü sanatkarlar ülkemize gelirlerdi. Madonna’yı, Metallica’yı, Rammstein’ı, Roger Waters’ı, Rihanna’yı, U2’yu ve hayli sayıda müzisyeni kendi ülkemizde dinledik. Artık kendi sanatkarlarımızı bile dinleyemiyoruz. ‘Orada söyleyemezsin, buraya gidemezsin’ diyerek konserleri şenlikleri yasaklayan bir iktidar var. Şenlik ve konser üzere kültürel aktifliklerin keyfi kararlarla, sudan sebeplerle engellenmesine dur diyeceğiz.
Öte yandan, çok yeterli biliyorum ki, bu hayat pahalılığında genç arkadaşlarımız konserlere, tiyatrolara, müzelere gitmeyi akıllarından dahi geçiremiyorlar. Evvelce şenliklere, yaşadıkları kentler haricindeki konserlere giden gençler artık yasaklanmayan bir aktiflik bulmakta kuvvetlik çekiyorlar, bulsalar bile bilet parasını geçin, yol parasını bile karşılayamıyorlar. Lakin inşallah birinci 6 ayda kriz iklimini sildiğimizde, gençlerimiz de şu biçimde rahat bir nefes alacak. Hatta 18-25 yaş içindeki gençlerin konser, şenlik, stant üzere her türlü kültür-sanat aktifliklerine iştiraklerini sağlamak için ‘Kültür Kart’ uygulamasını hayata geçireceğiz.
“Hasankeyf, betona gömüldü”
Türkiye, tarihi ve coğrafyasıyla, doğal olarak kültürel zenginliğe sahip bir ülke. Sayısız medeniyetlere konut sahipliği yapmış topraklarda yaşıyoruz. Dünya arkeoloji çalışmalarının hepsinde Türkiye gözbebeği olarak görülüyor. Fakat sahip olduğumuz doğal kültür zenginliğine, rant ve çıkarlar uğruna, ziyanlar veriliyor. bir hayli kültürel miras, onarım ismi altında katlediliyor. Tarihimizin, büyük projeler altında yok olduğunu izliyoruz. İşte en yakın örnek Hasankeyf…Biliyorsunuz, tarihi on binlerce yıl öncesine dayanan, yeryüzündeki en eski yerleşim alanlarından biri olan, epey sayıda medeniyete konut sahipliği yapmış olan Hasankeyf, betona gömüldü. Artık de bir öbür kültürel mirasımız olan Peribacaları yol çalışması sebebiyle tahrip ediliyor.
“Mevzuatı, kültür varlıklarının korunması tarafında güncelleyeceğiz”
Bir Hasankeyf faciası daha yaşamaya tahammülümüz yok. Tarihi eser ve anıt vasfı taşıyan kültürel miras yapılarımızın daha faal korunmasını ve gelecek jenerasyonlara aktarılmasını sağlayacağız. Biz, kültür varlıklarımızı ve tarihi birikimimizi koruyup, daha sonraki jenerasyonlara etraf ve tabiat zenginliklerimizle bir arada aktarmayı hedefliyoruz. Projelendirilmiş ya da çabucak hemen planlama kademesinde olan baraj, yol, köprü ve altyapı çalışma alanlarında yer alan kültür mirasının korunması emeliyle, var olan mevzuatı, kültür varlıklarının korunması tarafında güncelleyeceğiz.
Söylemekten memnunluk duyduğum bir diğer projemiz ‘Plato Kentler’, rantın çabucak hemen tarumar edemediği birbirinden hoş kentlerimiz var. ‘Plato Kentler’ statüsüne alacağımız bu kentlerimizin özellikli bölgelerini belirleyerek, lokal idarelerle iş birliği ortasında plato haline getireceğiz. bu biçimdece mahallî kalkınmaya sinema kesiminin katkısını artıracağız. Sayısız kültürel kümenin, sayısız lisanın mesken sahibiydi bu topraklar, bildiğiniz üzere UNESCO’nun ‘Tehlike Altındaki Lisanlar Atlası’nda Türkiye’deki 18 lisanın de yaşadığı topraklar. Lisan, mirastır. Bu topraklardaki tüm lisanları yaşatmak bizim boynumuzun borcudur. Çok kültürlülüğümüzün zenginlik olduğu şuuruyla, bu lisanların korunması ve bu lisanlarda kültürel ve sanatsal üretim yapılması için her türlü çabayı göstereceğiz.
DEVA Partisi olduğu surece hiç bir sanatsal, kültürel aktivite yapıldığı lisan niçiniyle iptal edilmeyecek. Burayı daha da açık konuşayım; Kürtçe müziklerle Türkçe müzikler, Zazaca müzikler, Arapça müzikler, birebir sahnelerde, birebir imkanlarla söylenecek ve daima birlikte zevkle dinleyeceğiz, eşlik edeceğiz.
Her ne kadar iktidar kültür sanat alanını desteklemese de ülkemizde milletlerarası muvaffakiyetler kazanan bir epeyce sanatçı var. Nobel ödüllü müellifimiz, Cannes ödüllü direktörümüz var. Hatta Eurovision ödüllü şarkıcılarımız var. Evet Eurovision. Hatırlayın 97’de Şebnem Paker ve Küme Etnik üçüncü olmuştu. 2010’da Manga kümesi ikinci olmuştu. Ve hepimizin aklına kazındığı gösterisiyle 2003’te Sertab Erener birinci olmuştu. Bedelli arkadaşlar, biz Eurovision’u önemsiyoruz. Sertab Erener’in ‘Everyway that I can’ dediği üzere, biz de her türlü çabayı gösterip bir daha Eurovision’a katılacağız. Yani özetlemek gerekirsesı, Türkiye’yi Avrupa sahnelerine geri döndüreceğiz. bir daha ekrana başına oturup, Türkiye’ye verilen oyları heyecanla izleyeceğiz.
“Kültür elçileri’ programını başlatacağız”
Biz, her koldan sanatkarımızı, milletlerarası platformlara taşımak için azami uğraşı göstereceğiz. Milletlerarası platformlarda ülkemizin temsil edilmesi epey değerli. Bu sebeple kültürel diplomasiye de kıymet veriyoruz. Türkiye’nin kıssasını dünyaya anlatmak için yola çıkacağız. Kültür ve sanat alanında yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve kendi alanında kıymetli katkılarda bulunmuş isimlerin, milletlerarası kamuoyunda bizi temsil etmesi emeliyle ‘Kültür Elçileri’ programını başlatacağız.
Ben hareket planımızın genel çizgilerini sizlerle paylaştım. Hareket planımız pek kapsamlı plan. Siyasetlerimizin gayesinde ‘Özgür, eşit ve yaygın kültür-sanat hayatıyla kalkınan bir Türkiye’ var. İnanıyorum ki, kültür ve sanat alanında gerçekleştireceğimiz atılım; özgür, varlıklı ve memnun Türkiye hayalimize bizi daha da yaklaştıracak.”
Babacan, bir gazetecinin AK Parti Küme Başkanvekili Becerikli Ünal’ın “Maalesef bir kültür ihtilali olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, lisanımızı hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” kelamlarını hatırlatması üzerine şu karşılığı verdi:
“Alınan yanlış kararları hiç kimse cumhuriyete yüklemesin”
“Sorunuzla ilgili değerlendirmeler hala geçerli mi sanki yoksa pişman olup kelamlarını geri almış mı bu arkadaş onu bilemiyorum, pahalandırmak lazım. Türkiye yakın tarihiyle, uzak tarihiyle epey varlıklı bir kültüre sahip. Türkiye dünyaya açık bir ülke, gençlerimiz dünyaya açık olmak istiyor. Ancak ısrarla inatla, Türkiye’yi dünyadan koparmaya çalışan, Türkiye’ye kendi ideolojisiyle, kendi düşündüğü bir jenerasyon yetiştirmeyle, kendi düşündüğü bir tornadan her vatandaşı geçirmeye dönük bir zihniyet kelam konusu. Bu değerlendirmelerin bizim için değeri yok… Son 4-5 yılın makûs idaresinin oluşturduğu olumsuz havayı, alınan yanlış kararların, bu yasakçı zihniyetin oluşturduğu fikir kısırlığını hiç kimse Cumhuriyet’e yüklemesin, hiç kimse kendi kabahatinin, vizyonsuzluğunun, dar bakışının oluşturduğu bu özgüvenini yitirmiş iklimin hatasını geçmiş 100 seneye yüklemesin.”
“Son dakikada şapkadan hangi tavşanı çıkartmayı düşünüyorlar onu bilemiyoruz”
Babacan, CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü teklifine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum ile karşılık vermesi üzerine sorulan soruyu şöyleki yanıtladı:
“Sayın Erdoğan kutuplaştırmayı fazlaca seviyor, tam arayıp bulamadığı bir fırsat, benden misin, ondan mısın? Referandum nedir evet, hayır. Haydi bu mevzuyu da evet hayıra götürelim. Bu büsbütün kutuplaştırıcı zihniyetin bir yapıtı. Anayasa değişikliği için uzlaşma olursa referanduma gerek yok. Meclis’te 400 milletvekili desteklediği vakit Anayasa değişikliği gerçekleşiyor. Anayasa değişikliği derken zihinlerin gerisinde ne var, son dakikada şapkadan hangi tavşanı çıkartmayı düşünüyorlar onu da bilemiyoruz. İnanç olmadığı için ne yapmaya çalıştıklarını bilemiyoruz. Somut olarak ortaya koysunlar. Yalnızca sıkıntı başörtüsü mü yoksa onun ötesinde öteki problemleri de ortaya karıştırıp tekrar Türkiye’yi kutuplaştıran, ikiye bölen bir yola mı gerçek götürmek istiyorlar, bir bakılırsalim.” (ANKA)
Babacan, partisinin genel merkezinde 15’inci aksiyon planı olan “Kültürel Atılım Hareket Planı”nı deklare etti. Babacan, şunları söylemiş oldu:
“Yola çıktığımız birinci gün taahhüt ettiğimiz üzere, biz, siyasete yeni gelenekler kazandıran bir parti olduk. DEVA Partisi ile birlikte artık Türkiye’de siyaset hiç bir vakit eskisi üzere olmayacak demiştim. Her alanda ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne vakit yapacağımızı açık açık söylüyoruz. Sorumluluğu daha iktidara gelmeden hissediyoruz ve epey ayrıntılı aksiyon planlarıyla karşınıza çıkıyoruz. İşte bugün 15’inci hareket planımızla karşınızdayız. Sandık günü, sonuçların açıklanmasıyla, özgür ve varlıklı bir Türkiye hayalimize uyanacağız. Kilitli kalmış, tıkanmış tüm çarkların dönmesiyle potansiyelini açığa çıkarmış bir Türkiye’yi goreceğiz.
İşte elimde, kültür ve sanat alanında neler yapacağımızı, takvimiyle bütçesiyle detaylandırdığımız hareket planımız. Ülkemiz için güzel olsun. O denli bir alan ki kültür sanat ne ele avuca gelen bir iş yapıldı bugüne kadar ne de ileriye hakikat yeterli bir planlama programlama yapılabildi. Birinci kere biz bunu bugün Türkiye’ye kazandırıyoruz. Türkiye’de maalesef onlarca yıldır, kültür ve sanat alanı siyasi iktidarlar tarafınca suistimal edildi, baskılandı. İktidardakiler bu alanı daima kendi siyasi fikirlerine göre şekillendirilmeye çalıştı. Her iktidara gelen, kendi kültürel iktidarını yaratma eforuna girişti. Ha bunu beceremedik diye ilan edenleri de artık görüyoruz. Hani kimi vakit ‘Yapamadık, pişmanız yanılgı ettik’ diyorlar, bu alanda itiraf ettiklerini görüyoruz.
“Baskıcı, sansürcü, otoriter zihniyeti bitirmek zorundayız”
Kültür ve sanatın özgürlüğünü, kozmikliğini reddeden bu anlayış yerinde saymamıza, hatta gerilememize sebep oldu. Buradaki en temel sıkıntımız da her vakit söylemiş olduğim üzere ‘zihniyet’ sorunu. O yüzden biz, yalnızca iktidar değişimini değil, zihniyet değişimini de hedefliyoruz. Baskıcı, sansürcü, otoriter zihniyeti bitirmek zorundayız. ‘Demokrat zihniyetin’ inşası ile kültür ve sanat alanında da güçlenmek zorundayız. Bireylerin özgür olduğu, vatandaşlara her alanda yaratıcılıklarının geliştirilmesi için imkanların sağlandığı bir idare anlayışından bahsediyorum burada.
Sansürün olmadığı, konuşmanın yasaklanmadığı, ülkemizdeki tüm lisanların korunduğu bir zihniyetten bahsediyorum. Kültürel mirasımızın talan edilmesinin önüne geçecek bir zihniyet. Sanatkarlarımızın gerekli dayanaklarla yükseltildiği bir zihniyet. Aksiyon planımızı, tüm plan ve programlarımız üzere özgürlükçü bir anlayışla hazırladık. Zira biz hayli uygun biliyoruz ki demokrasinin güzel işlemediği, özgürlüklerin baskı altında olduğu ülkeler hiç bir alanda ilerleyeme sağlanamıyor. Demokrasi işlemeyince, yoksulluk artıyor. Demokrasi işlemeyince, hukuksuzluk artıyor. Demokrasi işlemeyince, eğitim kötüleşiyor. Demokrasi işlemeyince gençler ülkeden kaçıyor. Demokrasi işlemeyince toplum nefes alamıyor. Nefes borumuz tıkanıyor.
“Nazım Hikmet’i bu topraklardan gönderenler şiirlerini silebildi mi?”
Nefes alanlarımızdan en kıymetlisi de sanat ve kültür. Orası da tıkanıyor. Tarihimizin çeşitli periyotlarında sanatkarlara parmak sallayan epey siyasetçiler oldu. Yasaklanan kasetler, ucube denen eserler, engellenen sanatkarlar; hayli oldu. Pekala ne oldu? Necip Fazıl’ı tutuklayanlar, yazdıklarını unutturabildi mi? ‘Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ kelamlarını unutturabildi mi? Nazım Hikmet’i bu topraklardan gönderenler şiirlerini silebildi mi? ‘Yaşamak bir ağaç üzere tek ve hür, bir orman üzere kardeşçesine’ dizelerini bize unutturabildiler mi? Ahmet Kaya’yı sürgüne yollayanlar müziklerini lisanlardan söküp alabildi mi? ‘Artık susma yorgun demokrat’ı hafızalarımızdan sökebildi mi? Bülent Ersoy’u yasaklayanlar, bize onun sesini unutturabildi mi? Sezen Aksu’nun lisanını keseceğini söyleyenler, Minik Serçe’nin kalbimizdeki yerini zedeleyebildi mi? Halide Edip’i sürgünler susturabildi mi?
“Keyfi sansür uygulamalarına son vereceğiz”
Şimdi, bugün engellenen konserlere; kelamı kesilen sanatkarlara bakın. hiç birini silmeye gücü yetmeyecek kimsenin. Daima diyoruz ya, ‘sözün gücü’ diye. Biz kelama, gücünü iade edeceğiz arkadaşlar şiirlerle, müziklerle, türkülerle, tiyatroyla, sinemayla hengame eden anlayışa son vereceğiz. Sanatı ve sanatkarları engelleyen idare anlayışına son vereceğiz. Kimseye ‘Bunu söyleyebilirsin, bunu söyleyemezsin’ demeyeceğiz. Keyfi sansür uygulamalarına son vereceğiz. DEVA takımları idarede olduğu surece hiç bir sanatçı ‘Bugün sahnede hangi latifeyi yaparsam gözaltına alınırım, hangi bildirisi verirsem linç edilirim, kimle dalga geçersem başıma bir iş gelir’ diye düşünmeyecek. DEVA, devletin sanatkarlara gösterdiği sopayı kırıp atacak. DEVA iktidarı, hiç kimsenin, kendisinden olmayan sanatkarlara sopa göstermesine müsaade etmeyecek. Biz sanat üretimine takviye olacağız arkadaşlar.
Sanatçılarımıza da insan onuruna yaraşır hayat sürmelerini sağlayacak toplumsal güvenlik sistemini oluşturacağız. Şu son bütçeye bakarsanız, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan hisse, binde 4. Yanlış duymadınız, yalnızca fakat yalnızca binde 4. Üstelik bu ‘turizm’ ile bir arada. Öncelikle bu kaynakları artıracağız. Kültür ve sanatın bütçedeki hissesini çoğaltacağız. Verilen mali takviyeler için de ölçülebilir, objektif, şeffaf prensipler belirleyeceğiz.
“Festival ve konser üzere kültürel aktifliklerin engellenmesine dur diyeceğiz”
Hatırlarsınız, 2011’de İstanbul, Avrupa Kültür Başkentliği yaptı. Yıldızımızın parladığı senelerda, dünyaca ünlü sanatkarlar ülkemize gelirlerdi. Madonna’yı, Metallica’yı, Rammstein’ı, Roger Waters’ı, Rihanna’yı, U2’yu ve hayli sayıda müzisyeni kendi ülkemizde dinledik. Artık kendi sanatkarlarımızı bile dinleyemiyoruz. ‘Orada söyleyemezsin, buraya gidemezsin’ diyerek konserleri şenlikleri yasaklayan bir iktidar var. Şenlik ve konser üzere kültürel aktifliklerin keyfi kararlarla, sudan sebeplerle engellenmesine dur diyeceğiz.
Öte yandan, çok yeterli biliyorum ki, bu hayat pahalılığında genç arkadaşlarımız konserlere, tiyatrolara, müzelere gitmeyi akıllarından dahi geçiremiyorlar. Evvelce şenliklere, yaşadıkları kentler haricindeki konserlere giden gençler artık yasaklanmayan bir aktiflik bulmakta kuvvetlik çekiyorlar, bulsalar bile bilet parasını geçin, yol parasını bile karşılayamıyorlar. Lakin inşallah birinci 6 ayda kriz iklimini sildiğimizde, gençlerimiz de şu biçimde rahat bir nefes alacak. Hatta 18-25 yaş içindeki gençlerin konser, şenlik, stant üzere her türlü kültür-sanat aktifliklerine iştiraklerini sağlamak için ‘Kültür Kart’ uygulamasını hayata geçireceğiz.
“Hasankeyf, betona gömüldü”
Türkiye, tarihi ve coğrafyasıyla, doğal olarak kültürel zenginliğe sahip bir ülke. Sayısız medeniyetlere konut sahipliği yapmış topraklarda yaşıyoruz. Dünya arkeoloji çalışmalarının hepsinde Türkiye gözbebeği olarak görülüyor. Fakat sahip olduğumuz doğal kültür zenginliğine, rant ve çıkarlar uğruna, ziyanlar veriliyor. bir hayli kültürel miras, onarım ismi altında katlediliyor. Tarihimizin, büyük projeler altında yok olduğunu izliyoruz. İşte en yakın örnek Hasankeyf…Biliyorsunuz, tarihi on binlerce yıl öncesine dayanan, yeryüzündeki en eski yerleşim alanlarından biri olan, epey sayıda medeniyete konut sahipliği yapmış olan Hasankeyf, betona gömüldü. Artık de bir öbür kültürel mirasımız olan Peribacaları yol çalışması sebebiyle tahrip ediliyor.
“Mevzuatı, kültür varlıklarının korunması tarafında güncelleyeceğiz”
Bir Hasankeyf faciası daha yaşamaya tahammülümüz yok. Tarihi eser ve anıt vasfı taşıyan kültürel miras yapılarımızın daha faal korunmasını ve gelecek jenerasyonlara aktarılmasını sağlayacağız. Biz, kültür varlıklarımızı ve tarihi birikimimizi koruyup, daha sonraki jenerasyonlara etraf ve tabiat zenginliklerimizle bir arada aktarmayı hedefliyoruz. Projelendirilmiş ya da çabucak hemen planlama kademesinde olan baraj, yol, köprü ve altyapı çalışma alanlarında yer alan kültür mirasının korunması emeliyle, var olan mevzuatı, kültür varlıklarının korunması tarafında güncelleyeceğiz.
Söylemekten memnunluk duyduğum bir diğer projemiz ‘Plato Kentler’, rantın çabucak hemen tarumar edemediği birbirinden hoş kentlerimiz var. ‘Plato Kentler’ statüsüne alacağımız bu kentlerimizin özellikli bölgelerini belirleyerek, lokal idarelerle iş birliği ortasında plato haline getireceğiz. bu biçimdece mahallî kalkınmaya sinema kesiminin katkısını artıracağız. Sayısız kültürel kümenin, sayısız lisanın mesken sahibiydi bu topraklar, bildiğiniz üzere UNESCO’nun ‘Tehlike Altındaki Lisanlar Atlası’nda Türkiye’deki 18 lisanın de yaşadığı topraklar. Lisan, mirastır. Bu topraklardaki tüm lisanları yaşatmak bizim boynumuzun borcudur. Çok kültürlülüğümüzün zenginlik olduğu şuuruyla, bu lisanların korunması ve bu lisanlarda kültürel ve sanatsal üretim yapılması için her türlü çabayı göstereceğiz.
DEVA Partisi olduğu surece hiç bir sanatsal, kültürel aktivite yapıldığı lisan niçiniyle iptal edilmeyecek. Burayı daha da açık konuşayım; Kürtçe müziklerle Türkçe müzikler, Zazaca müzikler, Arapça müzikler, birebir sahnelerde, birebir imkanlarla söylenecek ve daima birlikte zevkle dinleyeceğiz, eşlik edeceğiz.
Her ne kadar iktidar kültür sanat alanını desteklemese de ülkemizde milletlerarası muvaffakiyetler kazanan bir epeyce sanatçı var. Nobel ödüllü müellifimiz, Cannes ödüllü direktörümüz var. Hatta Eurovision ödüllü şarkıcılarımız var. Evet Eurovision. Hatırlayın 97’de Şebnem Paker ve Küme Etnik üçüncü olmuştu. 2010’da Manga kümesi ikinci olmuştu. Ve hepimizin aklına kazındığı gösterisiyle 2003’te Sertab Erener birinci olmuştu. Bedelli arkadaşlar, biz Eurovision’u önemsiyoruz. Sertab Erener’in ‘Everyway that I can’ dediği üzere, biz de her türlü çabayı gösterip bir daha Eurovision’a katılacağız. Yani özetlemek gerekirsesı, Türkiye’yi Avrupa sahnelerine geri döndüreceğiz. bir daha ekrana başına oturup, Türkiye’ye verilen oyları heyecanla izleyeceğiz.
“Kültür elçileri’ programını başlatacağız”
Biz, her koldan sanatkarımızı, milletlerarası platformlara taşımak için azami uğraşı göstereceğiz. Milletlerarası platformlarda ülkemizin temsil edilmesi epey değerli. Bu sebeple kültürel diplomasiye de kıymet veriyoruz. Türkiye’nin kıssasını dünyaya anlatmak için yola çıkacağız. Kültür ve sanat alanında yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve kendi alanında kıymetli katkılarda bulunmuş isimlerin, milletlerarası kamuoyunda bizi temsil etmesi emeliyle ‘Kültür Elçileri’ programını başlatacağız.
Ben hareket planımızın genel çizgilerini sizlerle paylaştım. Hareket planımız pek kapsamlı plan. Siyasetlerimizin gayesinde ‘Özgür, eşit ve yaygın kültür-sanat hayatıyla kalkınan bir Türkiye’ var. İnanıyorum ki, kültür ve sanat alanında gerçekleştireceğimiz atılım; özgür, varlıklı ve memnun Türkiye hayalimize bizi daha da yaklaştıracak.”
Babacan, bir gazetecinin AK Parti Küme Başkanvekili Becerikli Ünal’ın “Maalesef bir kültür ihtilali olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, lisanımızı hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” kelamlarını hatırlatması üzerine şu karşılığı verdi:
“Alınan yanlış kararları hiç kimse cumhuriyete yüklemesin”
“Sorunuzla ilgili değerlendirmeler hala geçerli mi sanki yoksa pişman olup kelamlarını geri almış mı bu arkadaş onu bilemiyorum, pahalandırmak lazım. Türkiye yakın tarihiyle, uzak tarihiyle epey varlıklı bir kültüre sahip. Türkiye dünyaya açık bir ülke, gençlerimiz dünyaya açık olmak istiyor. Ancak ısrarla inatla, Türkiye’yi dünyadan koparmaya çalışan, Türkiye’ye kendi ideolojisiyle, kendi düşündüğü bir jenerasyon yetiştirmeyle, kendi düşündüğü bir tornadan her vatandaşı geçirmeye dönük bir zihniyet kelam konusu. Bu değerlendirmelerin bizim için değeri yok… Son 4-5 yılın makûs idaresinin oluşturduğu olumsuz havayı, alınan yanlış kararların, bu yasakçı zihniyetin oluşturduğu fikir kısırlığını hiç kimse Cumhuriyet’e yüklemesin, hiç kimse kendi kabahatinin, vizyonsuzluğunun, dar bakışının oluşturduğu bu özgüvenini yitirmiş iklimin hatasını geçmiş 100 seneye yüklemesin.”
“Son dakikada şapkadan hangi tavşanı çıkartmayı düşünüyorlar onu bilemiyoruz”
Babacan, CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü teklifine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum ile karşılık vermesi üzerine sorulan soruyu şöyleki yanıtladı:
“Sayın Erdoğan kutuplaştırmayı fazlaca seviyor, tam arayıp bulamadığı bir fırsat, benden misin, ondan mısın? Referandum nedir evet, hayır. Haydi bu mevzuyu da evet hayıra götürelim. Bu büsbütün kutuplaştırıcı zihniyetin bir yapıtı. Anayasa değişikliği için uzlaşma olursa referanduma gerek yok. Meclis’te 400 milletvekili desteklediği vakit Anayasa değişikliği gerçekleşiyor. Anayasa değişikliği derken zihinlerin gerisinde ne var, son dakikada şapkadan hangi tavşanı çıkartmayı düşünüyorlar onu da bilemiyoruz. İnanç olmadığı için ne yapmaya çalıştıklarını bilemiyoruz. Somut olarak ortaya koysunlar. Yalnızca sıkıntı başörtüsü mü yoksa onun ötesinde öteki problemleri de ortaya karıştırıp tekrar Türkiye’yi kutuplaştıran, ikiye bölen bir yola mı gerçek götürmek istiyorlar, bir bakılırsalim.” (ANKA)