CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin genç muhafazakâr bayanlarına bir daha seslenmek istiyorum. Bugün bunu söyleyen, emin olun yarın size dönecek, hayat şekliniz üzerinden size küfredecektir. Sakın unutmayın. İstanbul Kontratı sizden çıktı, sizin yapıtınız. daha sonra tüm bayanlar sahip çıktı. Fakat Erdoğan, kimi radikal başların baskısıyla mukavelenizi elinizden aldı. O radikal başlar istiyor ki muhafazakâr bayan güçlenmesin, iş ömrüne katılmasın, haklarını almasın. O radikal başlar sana ‘süslüman’ diyorlar. O radikal başlar nafaka da kalksın istiyorlar. Yarın sana apayrı yasaklar getirecekler. Onun için birlikte dur dememiz lazım. Bize katılın, hakkınızı teslim alın. CHP eski CHP değildir. Siz de eski siz değilsiniz. Artık tıpkı özgürlüklere inanıyoruz, artık birebir kıymetleri savunuyoruz” dedi.
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis küme toplantısında konuştu.
Kılıçdaroğlu kelamlarına, “Evet bir Adalet Yürüyüşü yaptık. Adaletsizliğe artık tahammül edemiyoruz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmamız gerekiyor. hiç bir kabahati günahı olmadığı biçimde hapishanelerdeki çürütülen insanların hakkını savunmamız gerekiyor. Geçinemediği için, evladına bir şey alamadığı için intihar eden anne, babaların hakkını savunmak için bir şey yapmak lazım. Adalet Yürüyüşü, bizim tarihimizde değil dünya siyaset tarihinde değerli bir yürüyüş. Bunu anlatırken duygulanırım.” diyerek başladı.
Bu kelamların akabinde milletvekilleri “Hak, hukuk, adalet” sloganı attı.
Kılıçdaroğlu konuşmasında şunlara değindi:
“Bu hususa aslında hiç girmek istemedim lakin açılış bu biçimde olduğu için girmek zorunda kaldım. Bu ülkenin adaletsizliğe tahammülü yok artık. İnsanların fikirleri farklı olabilir. İnsanların inançları farklı olabilir. İnsanların kimlikleri farklı olabilir. Arkadaş ne istiyorsunuz? Arkadaş ne istiyorsunuz ya? Saraylarınızda oturuyorsunuz. Keyfiniz yerinde. Ne yapıyorsunuz siz? Hakkı savunmak bile kabahat olmaya başladı. Vatandaşın hakkını hukukunu savunmak hata olmaya başladı. Üreten çiftçinin alın terinin, iş bekleyen üniversite mezununun hakkını hukukunu savunmak kabahat olmaya başladı. Babaları mahpusta, anneleri mahpusta. O çocukların hakkını savunmak cürüm olmaya başladı. Şenyaşar ailesinin hakkını hukukunu savunmak kabahat olmaya başladı. bu biçimde bir Türkiye’ye layık mıyız? bu biçimde bir Türkiye’yi mi özlüyoruz biz? Rahat yaşamak istiyoruz, huzur ortasında yaşamak istiyoruz. her insanın karnı doysun istiyoruz. Memlekette adalet olsun istiyoruz. Ne diyor İranlı alım, ‘Dünyanın bütün ırmakları, adalete susamış bir insanın, susuzluğunu gidermeye yetmez.’ Allah aşkına diğer ne söyleyelim size?
“Adalet yürüyüşü bitmiş değil”
O yürüyüş bir başlangıçtı. Adalet Yürüyüşü bitmiş değil. Sürdürüyoruz. O yürüyüş bizi, altı başkanı buluşturdu. Hepimiz demokrasiyi, hukuku, adaleti istiyoruz; hakkı istiyoruz. Ve o yürüyüş kararında şu anda büyük kentlerin, şu anda Türkiye’nin nüfusunun yüzde 54’ü CHP’li belediyeler tarafınca yönetiliyor. Öteki partileri de kattığımız vakit yüzde 55-60’ları buluyor. Bu yürüyüş bitmiş değil. En son kişi adaletsizlikten şikâyet etmeyinceye kadar bu yürüyüşümüz devam edecek. Yürüyüşü sağlamak, hayata geçirmek zorundayız. Bu bizim nazaranvimiz esasen. Bunu yapmıyorsak, siyasetten ne bekliyoruz? Siyasetin manası ne? Bu adaletsizliklerin önüne geçmemiz lazım.
“Olay artık parti olmaktan çıktı”
Pençe Operasyonu’ndan şehitlerimiz geliyor. Bölücü örgüte karşı uğraş eden kahraman ordumuz, kahraman güvenlik güçlerimiz; hayatlarını veriyorlar. Bu ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkede bizler meskende rahat akşam uyuyalım diye. Terör olmasın bu topraklarda diye. Bütün bunları düşünerek, bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Ben size ‘bize katılın’ derken; bu iki sözün bayağı bir söz olmadığını, bu davetin de bayağı bir davet olmadığını bilmenizi isterim. Adalet istiyorsanız, hiç bir çocuk yatağa aç girmesin diyorsanız, birlikte huzur için yaşayalım diyorsanız, her meskende tencere kaynasın diyorsanız, çiftçi ektiği eserin karşılığını alsın diyorsanız, biri saraylarda yaşarken biri terminallerde yatıyorsa bu haksızlığa dur demek gerekiyor diyorsanız bize katılın. Pak siyaset istiyorsanız, vergilerin nerelere harcandığını öğrenmek istiyorsanız, bize katılın. Pak, ahlaklı siyaset istiyoruz. Elin oğlu yapıyor, biz niçin yapmayalım. Siyasetin, parlamentonun kirlilikten arınmasını istiyorsanız bize katılın. Boşuna demiyoruz, bize katılın. Düşünün. Geçmişte A partisi, B partisi diyebilirsiniz. Fakat bugün farklı bir noktadayız. Olay bir parti olayı olmayı oldukcatan aştı. Olay artık Türkiye olayıdır. Türkiye’nin geleceğidir, evlatlarımızın geleceğidir artık.
“Biz artık okyanusa akmak zorundayız, adaleti sağlamak için”
Emekliye aylık vereceksin, memura vereceksin, personele de vereceksin, dul ve yetime vereceksin. Enflasyon oranında bari artır ki insanların hakkı yenmesin. TÜİK’e talimat veriyorsun, enflasyonu düşük göster diye. Milyonlarca personel, emekli, memur, dul ve yetim; düşük aylık alacak. Bu mudur adalet? Bunun için gidiyorlar TÜİK’in önüne; her türlü baskı, şiddet. Hakkı, adaleti savunmak ne vakitten beri cürüm olmaya başladı? Beşerler bir devlet kurumunun önüne gidiyorlar, sayıları hakikat yayınla diyorlar, yanlış yayınlıyorsun diyorlar. Talimatla olmaz bu iş diyorlar. Birilerinin hakkını yiyorsunuz. O birileri dediğimiz milyonlar aslında. Dul ve yetime aslına bakarsanız ne veriyorsun? 100-150 lira veriyorsun, ayda. Ona bile göz dikiyorsun. Emekliye ne veriyorsun, esasen? Ona bile göz dikiyorsun. Personele ne veriyorsun, memura ne veriyorsun, aslına bakarsan. Ona bile göz dikiyorsun. Enflasyonla biraz daha ezilsin diyorsun. Bir taraftan bu olurken öbür taraftan çetelere, Avrupa’daki, Amerika’daki; enflasyon farkını da ödüyorsun. İnsaf. Bu mudur adalet? Bu haksızlık, kâfi artık; diyorsanız bize katılın. birlikte olalım. Küçük dereler ırmakları oluşturur ve ırmaklar okyanuslara akar. Biz artık okyanusa akmak zorundayız, adaleti sağlamak için.
“Basın İlan Kurumu’nu basın infaz kurumuna döndürdüler”
Gazetecilerden ne istiyorsunuz? Bir siyasetçinin vazgeçmeyeceği tek şey var ise, o da medyanın özgürlüğüdür. Hakkari’deki olayı evvel medya duyar, siyasetçidilk evvel. Birilerine haksızlık var ise evvel medya muharrir. Sen de bakarsın, yönetici olarak; telafi edelim, dersin. 20’ye yakın gazeteciyi alıyorsun Diyarbakır’da, toplayıp atıyorsun, hala içerideler. Niçin? Kozmik Gazetesi’ne 1000 gündür ilan vermiyor. Basın İlan Kurumu’nu basın infaz kurumuna döndürdüler, infaz kurumuna. Saraydakiler rahatsız diye mi vermiyorsun? Yeni Asya Gazetesi 864 gündür ilan veremiyor. Niçin verilmiyor? Niçin cezalandırıyorsun? Hangi münasebetle cezalandırıyorsun?
“Zam üstüne zam”
Hepimiz otobüsle seyahat ettik… Herkes memnundur, aslında. Herkes bir yerlere ulaşmak istiyordur. Bu memnunluğu bitirdiler. Artırım üstüne artırım. Ne yapacak bu beşerler? Sürücüsü mutlu değil, yolcusu hiç mutlu değil. Çok değerli. Yedek kesim almış başını gidiyor. Otobüs sahibi bir süre daha sonra yenilemek isteyecektir, daha hoş bir otobüs olsun. Bir otobüsün fiyatı 6 milyon liraya ulaştı. Nasıl yenileyecek bu beşerler? Firmaları aradım. 9 ayda mazotun fiyatı 7 liradan 28 liraya çıkmış. Lisana kolay. Üniversitede okuyan bir öğrenci, önümüzde Kurban Bayramı var nasıl gidecek meskene? Nasıl gidecek bu çocuk? İstanbul otogarında günde 2 bin 500 otobüs sefere çıkıyordu bugün fakat bin 200. Gidemiyor, yolcu yok. Binemiyor kimse. Kıymetli zira. Tek otobüsü var, hizmet ediyor, gelir elde edecek, ailesini geçindirecek. Memleketi bu hale kim düşürdü? İlla gideceksin Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden… Gidiş geliş 140 kilometre fazla yol yaptırıyorlar. Boşuna harcanan akaryakıta mı üzülürsün? Buna vicdan evet der mi? Ahlak buna evet der mi? Otobüs sürücüsünün sırtından beşli çeteyi nasıl varlıklı ederim diye uğraşacaksın. ‘Nefes alamıyoruz’ diyorlar. Evet nefes alamıyorlar. Akaryakıttan alınan vergi de son 7 ayda 6 kat arttı. Her akaryakıt istasyonu, bir vergi dairesi. Memleket bu hale geldi.
“Bunu baronlar daha uygun bilir”
Aksoy Araştırma, ‘Türkiye Cumhuriyeti Çumhurbaşkanı siz olsanız öncelikli olarak hangi alana yatırım yapardınız?’ diye bir soru soruyor. Cevapların yüzde 2.7’si turizm, yüzde 3.2’si inşaat, yüzde 20.6’sı sanayi, yüzde 73.5’i tarıma yaparım diyor. AK Parti seçmeninde bu oran yüzde 65.7. MHP’de yüzde 77.5. Bu ne demektir? ‘Açlığı hissediyorum ben, alım gücüm düştü, mutfakta yangın var, bu alana yatırım yapılsın ki milletin karnı doysun.’ Farkındalar mı bunu. Adalet diyoruz değil mi? Allah aşkına. Nasıl bir anlayıştır? Anlamakta zorluk çekiyorum. Türkiye’de ekilemeyen binlerce dönüm alan var. Sudan’da yer kiralıyorlar, ekeceğiz diye; Nijer’de kiralamaya başladılar. daha sonra da kalkmış Venezuela’ya gideceğiz. Venezuela’ya gidişleri öteki bir niçinledir. Bunu baronlar daha uygun bilir. Orada neler olduğunu daha yeterli bilir.
Çiftçi kardeşlerime kelamım var. Havza bazlı planlama yapacağız. Her çiftçi neyi ektiğini, üreteceğini bilecek. En az kaça satacağını bilecek. hiç bir çiftçi ziyan etmeyecek. Taban fiyatının altına düştüğü andan itibaren onu devlet satın alacak, toplumsal devlet satın alacak. Çiftçinin ziyan etmeyeceği bir model inşa edeceğiz. hiç bir çiftçinin traktörü, üretim aracı haczedilmeyecek. Allah aşkına üretim aracı haczedilir mi? Bu adam tarlayı nasıl sürecek? Buna misal kelamımız var. Yeri geldiğinde uzun uzun anlatacağım. Her köyde hayvancılık var ise veteriner, tarlada çalışılıyorsa kesinlikle bir ziraat mühendisi yahut teknisyeni olacak. Toprak tahlilleri yapılacak. Elektrik fiyatları, eseri elde edip sattıktan daha sonra ödenecek. Elektrik borcuna asla faiz uygulanmayacak. İnşallah iktidar olduğumuzda goreceksiniz; güneşten güç üreteceğiz. Bütün çiftçilerimize evre basamak elektriği fiyatsız vereceğiz. Tarım Kanunu, 21. hususunda öngörülen yüzde 1’i vereceğiz, çiftçiye. Bugüne kadar kanun uygulanmadığı için, çiftçiye ulusal gelirin yüzde 1’i verilmediği için, çiftçi bu saray hükümetinden 273 milyar lira alacaklıdır. Çiftçi kardeşim şunu bilsin. Benim kelamım senettir. Kesinlikle gereğini yapıp bedelini ödeyeceğim.
“Mazlumun dünyasında kıyamet kopuyor zalim ise sarayında keyif ortasında yaşıyor“
‘Aç, açıkta yok; kimse aç ve açıkta değil’ diyor Erdoğan. ‘Enflasyon sorunu yok pahalılık var’ diyor. Allah aşkına, şaşırmış. Bilmiyor ne söyleyeceğini. Enflasyonun ne olduğunu, pahalılığın ne olduğunu; içindeki korelasyonu da bilmiyor. Bakalım bilgiler ne gösteriyor? Dünya Besin Örgütü’nün açlık haritası. Açıyorsunuz, Türkiye’yi. Ülkede 15 milyon kişi yetersiz besleniyor. Son üç ayda 15 milyon şahsa 500 bin kişi daha ek edilmiş. Yetersiz beslendiği için. Beş yaş altı bebeklerin yüzde 6’sı yetersiz besleniyor. Yoksul ailelerin çocukları niye kısa uzunluklu? Yetersiz beslendikleri için. Farkındalar mı bunun? Emin olun farkında bile değiller. Emin olun düşünmüyorlar. Mazlumun dünyasında kıyamet kopuyor zalim ise sarayında keyif ortasında yaşıyor. Sarayda her insanın karnı tok. Saraydakilerin çocukları milyonları transfer etmeyle uğraşıyorlar. Türkiye’den Amerika’ya nasıl milyon dolarları transfer ederiz, nasıl gökdelenler yaparız, öğrenci yurdu ismi altında; nasıl çiftlikler satın alırız. Zalim fukaranın halinden anlamaz, ismi üstünde zulmeder esasen. Hakkını teslim etmiyorsanız bir beşere zulmediyorsunuz demektir. Mazluma da saraydan, kaf dağından bakar üzere bakıyorlar. Geldiğimiz nokta budur. O sırça köşkler yıkıldığı vakit hepsini bir arada nazaranceğiz, o sırça köşkleri.
“beraber dur dememiz lazım”
Erdoğan küfürbazdır. Erdoğan bir küfürbazdır. Kişi kendinden bilir ya işi. ‘Milletimizin lisanından konuşuyorum’ diyor. Milletimize de iftira atıyor. Bu millet asil bir millettir. Ferasetli bir millettir. Zulmün karşısında duran bir millettir. Ulusal kurtuluş gayretini veren millettir. Kendi küfrünü millete alet edemezsin. O küfrü burada doğal -doğal olarak söyleyemeyeceğiz. Buna terbiyem de müsaade vermez, sizler de aslına bakarsanız hakikat bulmazsınız. Onun düştüğü çukura düşmeyeceğiz.
Ben yalnızca bu küfür üzerine, Türkiye’nin genç muhafazakâr bayanlarına bir daha seslenmek istiyorum. Geçen sefer seslenmiştim. Bir defa daha seslenmek istiyorum. Bugün bunu söyleyen, emin olun yarın size dönecek, hayat biçiminiz üzerinden size küfredecektir. Sakın unutmayın, İstanbul Kontratı sizden çıktı, sizin yapıtınız İstanbul Mukavelesi. daha sonra İstanbul Sözleşmesi’ne tüm bayanlar sahip çıktı. Ancak Erdoğan birtakım radikal başların baskısıyla mukavelenizi elinizden aldı. O radikal başlar istiyor ki muhafazakâr bayan güçlenmesin, iş ömrüne katılmasın, haklarını almasın. O radikal başlar sana ‘süslüman’ diyorlar. Bunu sakın unutma. İş hayatına katıldın diye sana bunu söylüyorlar. Sana hayat talihi tanımak istemiyorlar. O radikal başlar, nafaka da kalksın istiyorlar. Bayan köleleşsin, baskı altında ezilsin istiyorlar. Yarın bu hakaretler emin ol, bir süre daha sonra sana dönecektir. Zira radikaller Erdoğan’ı tehdit edip, bayan haklarını gasp etmenin zevkini bir kere aldılar. Erdoğan’a azıcık baskı kurdular, çabucak geri adım attı ve İstanbul Sözleşmesi’ni geri çekti. Genç muhafazakâr bayan. Sevgili evladım, sevgili kardeşim. Yarın sana değişik yasaklar getirecekler. Onun için birlikte dur dememiz lazım. Bize katılın, hakkınızı teslim alın. Birlik olalım. birlikte olalım. CHP eski CHP değildir. CHP özgürlükçüdür. Siz de eski siz değilsiniz. Artık birebir özgürlüklere inanıyoruz, artık tıpkı kıymetleri savunuyoruz. birlikteiz, beraberyiz.
“Daha biz ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu çok âlâ biliyoruz”
Halkımıza da şunu söylemek isterim. Son vakit içinderda sureti kendinden menkul, birtakım bireyler türedi. Kimileri gazeteci, kimileri araştırmacı formatında önümüze çıkıyor. Muhalefet nasıl yapılır? Kelle koltuğunda muhalefet yapan bana, muhalefeti öğretmeye çalışıyorlar. Size bir kıssa anlatayım. Bir bayan, kızı; birlikte otuyorlar, anne kız konutta, işi dedikodu yapmak bunların. Bütün komşuları hakkında, bir sürü dedikodu uyduruyorlar. Yetmiyor, mahallede de birebir dedikoduları sürdürüyorlar. Akşam oluyor ve yoruluyorlar. Anne kızına diyor ki, ‘aman biz bunları konuşuyoruz lakin, sakın oburlarının yanında bunları söylemeyelim, bizi bilenler de daha ölmedi’ diyor. Muhaliflik dersi bize verenler şunu unutmasınlar. Daha biz ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu çok düzgün biliyoruz. Muhalefet ahlakla yapılır, ahlakla. Bütün haksızlıklar karşısında kalemini dahi oynatmayan, yazı dahi yazmayan, televizyonlara çıkıp konuşmayan adam bize kalkmış muhalefet dersi veriyor. Biz kelle koltukta muhalefetimizi halkımız için, milletimiz için sonuna kadar yapacağız.
Bu ortada beni nitekim samimi olarak eleştirenler de var. Bunlara daima hürmet duydum. 20 yıldır bu beşerler çizgilerini değiştirmediler. Kalemlerini satmadılar. Birilerinin gemilerine, yatlarına kendilerini atmadılar. Birilerinin uçaklarında sanki yer nerede bulabilirim diye arayışa girmediler. İşlerini kaybedenler oldu. Her türlü bedele katlandılar. Ancak kalemlerini satmadılar. Bunlar da bizi vakit zaman eleştiriyorlar. Bu tenkitlere büyük bir hürmetim var. Bu kalemlerin sahiplerinin benim başımın üstünde yeri var. Bunlara her vakit hürmet duydum. Kusurumuz olduğunda da bu kalem erbabı, yaptığımız yanlışlar ötürüsıyla duygulandıklarını da biliyorum. Keşke birebir kusurları yeniden etmesinler diye yazdıklarını da biliyorum. Biz, bizi eleştiren samimi olarak eleştiren; lakin kalemini satmayan bütün muharrir, çizerlere saygılıyız. Ve onlara hürmet göstermek bizim misyonumuzdur. Lakin kalemini satıp bize muhalefet dersi verenlere de dur diyeceğiz. Kimsenin kaygısı olmasın. Adalet konusunda söylemiş olduklerimi sakın unutmayın. Bize katılın. birlikte hayli kuvvetli olacağız epey.” (ANKA)
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis küme toplantısında konuştu.
Kılıçdaroğlu kelamlarına, “Evet bir Adalet Yürüyüşü yaptık. Adaletsizliğe artık tahammül edemiyoruz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmamız gerekiyor. hiç bir kabahati günahı olmadığı biçimde hapishanelerdeki çürütülen insanların hakkını savunmamız gerekiyor. Geçinemediği için, evladına bir şey alamadığı için intihar eden anne, babaların hakkını savunmak için bir şey yapmak lazım. Adalet Yürüyüşü, bizim tarihimizde değil dünya siyaset tarihinde değerli bir yürüyüş. Bunu anlatırken duygulanırım.” diyerek başladı.
Bu kelamların akabinde milletvekilleri “Hak, hukuk, adalet” sloganı attı.
Kılıçdaroğlu konuşmasında şunlara değindi:
“Bu hususa aslında hiç girmek istemedim lakin açılış bu biçimde olduğu için girmek zorunda kaldım. Bu ülkenin adaletsizliğe tahammülü yok artık. İnsanların fikirleri farklı olabilir. İnsanların inançları farklı olabilir. İnsanların kimlikleri farklı olabilir. Arkadaş ne istiyorsunuz? Arkadaş ne istiyorsunuz ya? Saraylarınızda oturuyorsunuz. Keyfiniz yerinde. Ne yapıyorsunuz siz? Hakkı savunmak bile kabahat olmaya başladı. Vatandaşın hakkını hukukunu savunmak hata olmaya başladı. Üreten çiftçinin alın terinin, iş bekleyen üniversite mezununun hakkını hukukunu savunmak kabahat olmaya başladı. Babaları mahpusta, anneleri mahpusta. O çocukların hakkını savunmak cürüm olmaya başladı. Şenyaşar ailesinin hakkını hukukunu savunmak kabahat olmaya başladı. bu biçimde bir Türkiye’ye layık mıyız? bu biçimde bir Türkiye’yi mi özlüyoruz biz? Rahat yaşamak istiyoruz, huzur ortasında yaşamak istiyoruz. her insanın karnı doysun istiyoruz. Memlekette adalet olsun istiyoruz. Ne diyor İranlı alım, ‘Dünyanın bütün ırmakları, adalete susamış bir insanın, susuzluğunu gidermeye yetmez.’ Allah aşkına diğer ne söyleyelim size?
“Adalet yürüyüşü bitmiş değil”
O yürüyüş bir başlangıçtı. Adalet Yürüyüşü bitmiş değil. Sürdürüyoruz. O yürüyüş bizi, altı başkanı buluşturdu. Hepimiz demokrasiyi, hukuku, adaleti istiyoruz; hakkı istiyoruz. Ve o yürüyüş kararında şu anda büyük kentlerin, şu anda Türkiye’nin nüfusunun yüzde 54’ü CHP’li belediyeler tarafınca yönetiliyor. Öteki partileri de kattığımız vakit yüzde 55-60’ları buluyor. Bu yürüyüş bitmiş değil. En son kişi adaletsizlikten şikâyet etmeyinceye kadar bu yürüyüşümüz devam edecek. Yürüyüşü sağlamak, hayata geçirmek zorundayız. Bu bizim nazaranvimiz esasen. Bunu yapmıyorsak, siyasetten ne bekliyoruz? Siyasetin manası ne? Bu adaletsizliklerin önüne geçmemiz lazım.
“Olay artık parti olmaktan çıktı”
Pençe Operasyonu’ndan şehitlerimiz geliyor. Bölücü örgüte karşı uğraş eden kahraman ordumuz, kahraman güvenlik güçlerimiz; hayatlarını veriyorlar. Bu ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkede bizler meskende rahat akşam uyuyalım diye. Terör olmasın bu topraklarda diye. Bütün bunları düşünerek, bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Ben size ‘bize katılın’ derken; bu iki sözün bayağı bir söz olmadığını, bu davetin de bayağı bir davet olmadığını bilmenizi isterim. Adalet istiyorsanız, hiç bir çocuk yatağa aç girmesin diyorsanız, birlikte huzur için yaşayalım diyorsanız, her meskende tencere kaynasın diyorsanız, çiftçi ektiği eserin karşılığını alsın diyorsanız, biri saraylarda yaşarken biri terminallerde yatıyorsa bu haksızlığa dur demek gerekiyor diyorsanız bize katılın. Pak siyaset istiyorsanız, vergilerin nerelere harcandığını öğrenmek istiyorsanız, bize katılın. Pak, ahlaklı siyaset istiyoruz. Elin oğlu yapıyor, biz niçin yapmayalım. Siyasetin, parlamentonun kirlilikten arınmasını istiyorsanız bize katılın. Boşuna demiyoruz, bize katılın. Düşünün. Geçmişte A partisi, B partisi diyebilirsiniz. Fakat bugün farklı bir noktadayız. Olay bir parti olayı olmayı oldukcatan aştı. Olay artık Türkiye olayıdır. Türkiye’nin geleceğidir, evlatlarımızın geleceğidir artık.
“Biz artık okyanusa akmak zorundayız, adaleti sağlamak için”
Emekliye aylık vereceksin, memura vereceksin, personele de vereceksin, dul ve yetime vereceksin. Enflasyon oranında bari artır ki insanların hakkı yenmesin. TÜİK’e talimat veriyorsun, enflasyonu düşük göster diye. Milyonlarca personel, emekli, memur, dul ve yetim; düşük aylık alacak. Bu mudur adalet? Bunun için gidiyorlar TÜİK’in önüne; her türlü baskı, şiddet. Hakkı, adaleti savunmak ne vakitten beri cürüm olmaya başladı? Beşerler bir devlet kurumunun önüne gidiyorlar, sayıları hakikat yayınla diyorlar, yanlış yayınlıyorsun diyorlar. Talimatla olmaz bu iş diyorlar. Birilerinin hakkını yiyorsunuz. O birileri dediğimiz milyonlar aslında. Dul ve yetime aslına bakarsanız ne veriyorsun? 100-150 lira veriyorsun, ayda. Ona bile göz dikiyorsun. Emekliye ne veriyorsun, esasen? Ona bile göz dikiyorsun. Personele ne veriyorsun, memura ne veriyorsun, aslına bakarsan. Ona bile göz dikiyorsun. Enflasyonla biraz daha ezilsin diyorsun. Bir taraftan bu olurken öbür taraftan çetelere, Avrupa’daki, Amerika’daki; enflasyon farkını da ödüyorsun. İnsaf. Bu mudur adalet? Bu haksızlık, kâfi artık; diyorsanız bize katılın. birlikte olalım. Küçük dereler ırmakları oluşturur ve ırmaklar okyanuslara akar. Biz artık okyanusa akmak zorundayız, adaleti sağlamak için.
“Basın İlan Kurumu’nu basın infaz kurumuna döndürdüler”
Gazetecilerden ne istiyorsunuz? Bir siyasetçinin vazgeçmeyeceği tek şey var ise, o da medyanın özgürlüğüdür. Hakkari’deki olayı evvel medya duyar, siyasetçidilk evvel. Birilerine haksızlık var ise evvel medya muharrir. Sen de bakarsın, yönetici olarak; telafi edelim, dersin. 20’ye yakın gazeteciyi alıyorsun Diyarbakır’da, toplayıp atıyorsun, hala içerideler. Niçin? Kozmik Gazetesi’ne 1000 gündür ilan vermiyor. Basın İlan Kurumu’nu basın infaz kurumuna döndürdüler, infaz kurumuna. Saraydakiler rahatsız diye mi vermiyorsun? Yeni Asya Gazetesi 864 gündür ilan veremiyor. Niçin verilmiyor? Niçin cezalandırıyorsun? Hangi münasebetle cezalandırıyorsun?
“Zam üstüne zam”
Hepimiz otobüsle seyahat ettik… Herkes memnundur, aslında. Herkes bir yerlere ulaşmak istiyordur. Bu memnunluğu bitirdiler. Artırım üstüne artırım. Ne yapacak bu beşerler? Sürücüsü mutlu değil, yolcusu hiç mutlu değil. Çok değerli. Yedek kesim almış başını gidiyor. Otobüs sahibi bir süre daha sonra yenilemek isteyecektir, daha hoş bir otobüs olsun. Bir otobüsün fiyatı 6 milyon liraya ulaştı. Nasıl yenileyecek bu beşerler? Firmaları aradım. 9 ayda mazotun fiyatı 7 liradan 28 liraya çıkmış. Lisana kolay. Üniversitede okuyan bir öğrenci, önümüzde Kurban Bayramı var nasıl gidecek meskene? Nasıl gidecek bu çocuk? İstanbul otogarında günde 2 bin 500 otobüs sefere çıkıyordu bugün fakat bin 200. Gidemiyor, yolcu yok. Binemiyor kimse. Kıymetli zira. Tek otobüsü var, hizmet ediyor, gelir elde edecek, ailesini geçindirecek. Memleketi bu hale kim düşürdü? İlla gideceksin Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden… Gidiş geliş 140 kilometre fazla yol yaptırıyorlar. Boşuna harcanan akaryakıta mı üzülürsün? Buna vicdan evet der mi? Ahlak buna evet der mi? Otobüs sürücüsünün sırtından beşli çeteyi nasıl varlıklı ederim diye uğraşacaksın. ‘Nefes alamıyoruz’ diyorlar. Evet nefes alamıyorlar. Akaryakıttan alınan vergi de son 7 ayda 6 kat arttı. Her akaryakıt istasyonu, bir vergi dairesi. Memleket bu hale geldi.
“Bunu baronlar daha uygun bilir”
Aksoy Araştırma, ‘Türkiye Cumhuriyeti Çumhurbaşkanı siz olsanız öncelikli olarak hangi alana yatırım yapardınız?’ diye bir soru soruyor. Cevapların yüzde 2.7’si turizm, yüzde 3.2’si inşaat, yüzde 20.6’sı sanayi, yüzde 73.5’i tarıma yaparım diyor. AK Parti seçmeninde bu oran yüzde 65.7. MHP’de yüzde 77.5. Bu ne demektir? ‘Açlığı hissediyorum ben, alım gücüm düştü, mutfakta yangın var, bu alana yatırım yapılsın ki milletin karnı doysun.’ Farkındalar mı bunu. Adalet diyoruz değil mi? Allah aşkına. Nasıl bir anlayıştır? Anlamakta zorluk çekiyorum. Türkiye’de ekilemeyen binlerce dönüm alan var. Sudan’da yer kiralıyorlar, ekeceğiz diye; Nijer’de kiralamaya başladılar. daha sonra da kalkmış Venezuela’ya gideceğiz. Venezuela’ya gidişleri öteki bir niçinledir. Bunu baronlar daha uygun bilir. Orada neler olduğunu daha yeterli bilir.
Çiftçi kardeşlerime kelamım var. Havza bazlı planlama yapacağız. Her çiftçi neyi ektiğini, üreteceğini bilecek. En az kaça satacağını bilecek. hiç bir çiftçi ziyan etmeyecek. Taban fiyatının altına düştüğü andan itibaren onu devlet satın alacak, toplumsal devlet satın alacak. Çiftçinin ziyan etmeyeceği bir model inşa edeceğiz. hiç bir çiftçinin traktörü, üretim aracı haczedilmeyecek. Allah aşkına üretim aracı haczedilir mi? Bu adam tarlayı nasıl sürecek? Buna misal kelamımız var. Yeri geldiğinde uzun uzun anlatacağım. Her köyde hayvancılık var ise veteriner, tarlada çalışılıyorsa kesinlikle bir ziraat mühendisi yahut teknisyeni olacak. Toprak tahlilleri yapılacak. Elektrik fiyatları, eseri elde edip sattıktan daha sonra ödenecek. Elektrik borcuna asla faiz uygulanmayacak. İnşallah iktidar olduğumuzda goreceksiniz; güneşten güç üreteceğiz. Bütün çiftçilerimize evre basamak elektriği fiyatsız vereceğiz. Tarım Kanunu, 21. hususunda öngörülen yüzde 1’i vereceğiz, çiftçiye. Bugüne kadar kanun uygulanmadığı için, çiftçiye ulusal gelirin yüzde 1’i verilmediği için, çiftçi bu saray hükümetinden 273 milyar lira alacaklıdır. Çiftçi kardeşim şunu bilsin. Benim kelamım senettir. Kesinlikle gereğini yapıp bedelini ödeyeceğim.
“Mazlumun dünyasında kıyamet kopuyor zalim ise sarayında keyif ortasında yaşıyor“
‘Aç, açıkta yok; kimse aç ve açıkta değil’ diyor Erdoğan. ‘Enflasyon sorunu yok pahalılık var’ diyor. Allah aşkına, şaşırmış. Bilmiyor ne söyleyeceğini. Enflasyonun ne olduğunu, pahalılığın ne olduğunu; içindeki korelasyonu da bilmiyor. Bakalım bilgiler ne gösteriyor? Dünya Besin Örgütü’nün açlık haritası. Açıyorsunuz, Türkiye’yi. Ülkede 15 milyon kişi yetersiz besleniyor. Son üç ayda 15 milyon şahsa 500 bin kişi daha ek edilmiş. Yetersiz beslendiği için. Beş yaş altı bebeklerin yüzde 6’sı yetersiz besleniyor. Yoksul ailelerin çocukları niye kısa uzunluklu? Yetersiz beslendikleri için. Farkındalar mı bunun? Emin olun farkında bile değiller. Emin olun düşünmüyorlar. Mazlumun dünyasında kıyamet kopuyor zalim ise sarayında keyif ortasında yaşıyor. Sarayda her insanın karnı tok. Saraydakilerin çocukları milyonları transfer etmeyle uğraşıyorlar. Türkiye’den Amerika’ya nasıl milyon dolarları transfer ederiz, nasıl gökdelenler yaparız, öğrenci yurdu ismi altında; nasıl çiftlikler satın alırız. Zalim fukaranın halinden anlamaz, ismi üstünde zulmeder esasen. Hakkını teslim etmiyorsanız bir beşere zulmediyorsunuz demektir. Mazluma da saraydan, kaf dağından bakar üzere bakıyorlar. Geldiğimiz nokta budur. O sırça köşkler yıkıldığı vakit hepsini bir arada nazaranceğiz, o sırça köşkleri.
“beraber dur dememiz lazım”
Erdoğan küfürbazdır. Erdoğan bir küfürbazdır. Kişi kendinden bilir ya işi. ‘Milletimizin lisanından konuşuyorum’ diyor. Milletimize de iftira atıyor. Bu millet asil bir millettir. Ferasetli bir millettir. Zulmün karşısında duran bir millettir. Ulusal kurtuluş gayretini veren millettir. Kendi küfrünü millete alet edemezsin. O küfrü burada doğal -doğal olarak söyleyemeyeceğiz. Buna terbiyem de müsaade vermez, sizler de aslına bakarsanız hakikat bulmazsınız. Onun düştüğü çukura düşmeyeceğiz.
Ben yalnızca bu küfür üzerine, Türkiye’nin genç muhafazakâr bayanlarına bir daha seslenmek istiyorum. Geçen sefer seslenmiştim. Bir defa daha seslenmek istiyorum. Bugün bunu söyleyen, emin olun yarın size dönecek, hayat biçiminiz üzerinden size küfredecektir. Sakın unutmayın, İstanbul Kontratı sizden çıktı, sizin yapıtınız İstanbul Mukavelesi. daha sonra İstanbul Sözleşmesi’ne tüm bayanlar sahip çıktı. Ancak Erdoğan birtakım radikal başların baskısıyla mukavelenizi elinizden aldı. O radikal başlar istiyor ki muhafazakâr bayan güçlenmesin, iş ömrüne katılmasın, haklarını almasın. O radikal başlar sana ‘süslüman’ diyorlar. Bunu sakın unutma. İş hayatına katıldın diye sana bunu söylüyorlar. Sana hayat talihi tanımak istemiyorlar. O radikal başlar, nafaka da kalksın istiyorlar. Bayan köleleşsin, baskı altında ezilsin istiyorlar. Yarın bu hakaretler emin ol, bir süre daha sonra sana dönecektir. Zira radikaller Erdoğan’ı tehdit edip, bayan haklarını gasp etmenin zevkini bir kere aldılar. Erdoğan’a azıcık baskı kurdular, çabucak geri adım attı ve İstanbul Sözleşmesi’ni geri çekti. Genç muhafazakâr bayan. Sevgili evladım, sevgili kardeşim. Yarın sana değişik yasaklar getirecekler. Onun için birlikte dur dememiz lazım. Bize katılın, hakkınızı teslim alın. Birlik olalım. birlikte olalım. CHP eski CHP değildir. CHP özgürlükçüdür. Siz de eski siz değilsiniz. Artık birebir özgürlüklere inanıyoruz, artık tıpkı kıymetleri savunuyoruz. birlikteiz, beraberyiz.
“Daha biz ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu çok âlâ biliyoruz”
Halkımıza da şunu söylemek isterim. Son vakit içinderda sureti kendinden menkul, birtakım bireyler türedi. Kimileri gazeteci, kimileri araştırmacı formatında önümüze çıkıyor. Muhalefet nasıl yapılır? Kelle koltuğunda muhalefet yapan bana, muhalefeti öğretmeye çalışıyorlar. Size bir kıssa anlatayım. Bir bayan, kızı; birlikte otuyorlar, anne kız konutta, işi dedikodu yapmak bunların. Bütün komşuları hakkında, bir sürü dedikodu uyduruyorlar. Yetmiyor, mahallede de birebir dedikoduları sürdürüyorlar. Akşam oluyor ve yoruluyorlar. Anne kızına diyor ki, ‘aman biz bunları konuşuyoruz lakin, sakın oburlarının yanında bunları söylemeyelim, bizi bilenler de daha ölmedi’ diyor. Muhaliflik dersi bize verenler şunu unutmasınlar. Daha biz ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu çok düzgün biliyoruz. Muhalefet ahlakla yapılır, ahlakla. Bütün haksızlıklar karşısında kalemini dahi oynatmayan, yazı dahi yazmayan, televizyonlara çıkıp konuşmayan adam bize kalkmış muhalefet dersi veriyor. Biz kelle koltukta muhalefetimizi halkımız için, milletimiz için sonuna kadar yapacağız.
Bu ortada beni nitekim samimi olarak eleştirenler de var. Bunlara daima hürmet duydum. 20 yıldır bu beşerler çizgilerini değiştirmediler. Kalemlerini satmadılar. Birilerinin gemilerine, yatlarına kendilerini atmadılar. Birilerinin uçaklarında sanki yer nerede bulabilirim diye arayışa girmediler. İşlerini kaybedenler oldu. Her türlü bedele katlandılar. Ancak kalemlerini satmadılar. Bunlar da bizi vakit zaman eleştiriyorlar. Bu tenkitlere büyük bir hürmetim var. Bu kalemlerin sahiplerinin benim başımın üstünde yeri var. Bunlara her vakit hürmet duydum. Kusurumuz olduğunda da bu kalem erbabı, yaptığımız yanlışlar ötürüsıyla duygulandıklarını da biliyorum. Keşke birebir kusurları yeniden etmesinler diye yazdıklarını da biliyorum. Biz, bizi eleştiren samimi olarak eleştiren; lakin kalemini satmayan bütün muharrir, çizerlere saygılıyız. Ve onlara hürmet göstermek bizim misyonumuzdur. Lakin kalemini satıp bize muhalefet dersi verenlere de dur diyeceğiz. Kimsenin kaygısı olmasın. Adalet konusunda söylemiş olduklerimi sakın unutmayın. Bize katılın. birlikte hayli kuvvetli olacağız epey.” (ANKA)