Emir
New member
Eklemleme Nedir? Bir Anlatıyla KPSS’yi Anlamak
Sevgili forumdaşlar,
Bugün burada sizlerle paylaşmak istediğim bir hikâye var. Beni biraz daha yakından tanıyorsunuz; duygusal yönüm ve hayatı biraz da hikâyelerle anlatmayı seviyorum. Bu defa ise, hayatımda önemli bir dönüm noktasına geldiğim, “eklemleme”yi anlamamı sağlayan bir anı paylaşacağım. Umarım hep birlikte anlamını daha derinlemesine keşfeder ve hikâyenin ne kadar gerçekçi olduğunu hep birlikte hissederiz.
Hazırsanız başlayalım…
Bir zamanlar, aynı odada KPSS hazırlığı yapan iki yakın arkadaş vardı: Mert ve Duygu. İkisi de farklı karakterlere sahipti, ama aynı amaca hizmet ediyorlardı; hayatta bir hedefe doğru koşuyorlardı. Mert, her zaman çözüm odaklıydı. Hayatında zorlukları aşarken de adeta bir stratejist gibi düşünür, planlar yapar, ne zaman nasıl adım atacağını bilirdi. Duygu ise daha duygusal bir yapıya sahipti. İnsanların içini okuma yeteneğiyle, her zaman başkalarına karşı derin bir empati besler, onlarla ilişki kurarak çözüm üretmeye çalışırdı.
Günlerden bir gün, ikisi de KPSS hazırlıklarına aynı dönemde başlamışlardı. İkisi de aynı zorluklarla mücadele ediyordu; kitaplar, deneme sınavları, haftalık hedefler… Ama bir noktada, Mert’in kafasında belirli bir şey netleşmeye başladı. Hangi soruları nasıl çözmesi gerektiğini, hangi konulara daha fazla yoğunlaşması gerektiğini planlıyordu. Her şeyin çözümüne, mantıklı bir düzene dayanması gerektiğini savunuyordu. “Bunu yapmalıyım, şunu yapmalıyım” gibi cümlelerle bir yol haritası çizmişti kendine.
Duygu ise bir süredir farklı bir şey hissetmeye başlamıştı. Soruları çözmenin ötesinde, insanların yaşadığı duygusal yükleri, streslerini, kaygılarını da hissediyordu. Onun için sınavın sadece bilgiyi ölçmekle ilgili bir şey olmadığını, aynı zamanda bir dayanışma, bir empati testi olduğunu düşünüyordu. Ne zaman bir arkadaşının zorlandığını görse, ona moral verir, konuşmalar yapar, destek olurdu. KPSS’de başarılı olmak için bilgi kadar duygusal bir bağ kurmanın da önemli olduğunu hissediyordu.
Bir gün, ikisi de aynı sınavı beklerken, Duygu birden Mert’e şöyle dedi:
“Bazen, senin gibi düşünmeye çalışıyorum. Ama, senin her şeyin planlı, çözüm odaklı bir şekilde çözülmesi gerektiğini savunduğunu fark ediyorum. Ama ya duygusal olarak hazırlıklı olamıyorsak? Ya kaygımız, başkalarına duyduğumuz empati, o sınav anındaki gerginlik... Bunlar nasıl aşılacak?”
Mert önce biraz düşündü. Çözüme odaklanmıştı. Sonuçta o, planlamanın her şey olduğunu düşünüyordu. Ama bir yandan da Duygu’nun söyledikleri kulağında yankı yapmaya başladı.
“Bunu çok iyi anlıyorum,” dedi Mert, “Ama ben daha çok şuna odaklanıyorum. Sınavı kazandığında ne olacak? Ne için çalıştığının, nasıl bir meslek edineceğinin planı var. Hedefim hep belirgin… Benim yaklaşımımda, duyguların kontrol edilmesi lazım, çünkü duygusal bir yükü taşımak, sınavı geçmene engel olabilir.”
Duygu gözlerini yavaşça kapatıp derin bir nefes aldı. “Ama bazen, çözümün sadece mantıkla değil, duygularla geldiğini hissediyorum. Birisi bana moral verirse, bir kelime bana umut olursa, bir süreliğine kaygılarımı biraz da olsa atabilirim. Belki bu da çok önemli.”
Mert, Duygu’nun gözlerindeki derinliği fark etti. Gerçekten de bazen mantık tek başına her şeyi çözmüyordu. Çözümün içinde sadece bilgiden değil, hislerden ve anlayıştan da bir parça vardı.
Duygu’nun KPSS yolculuğu, bir başkasının derdini paylaşmanın, empati kurmanın ne kadar kıymetli olduğunu ona öğretmişti. Çünkü sınavlar, evet; ancak sınavdan önce, başkalarının duygusal yüklerini taşımak, onları anlamak ve bir şekilde birlikte bu yükü hafifletmek çok önemliydi. Bu da, belki de KPSS’nin en derin anlamıydı. Sadece bilgi değil, insan olmanın anlamını da içeren bir testti.
İşte bu noktada, “eklemleme”nin de bir anlamı ortaya çıkıyor. Eklemleme, aslında birleştirme, birbirine uyum sağlama sanatıdır. Bu hikâyede de, Mert’in çözüm odaklı yaklaşımıyla Duygu’nun empatik yaklaşımının birleşmesiydi. Yani hem bilgiye dayalı çözüm, hem de duygusal bir anlayış… İkisi bir araya geldiğinde, başarının formülü ortaya çıkıyordu. Yalnızca bir tarafın değil, her iki yaklaşımın da birlikte harmanlanması gerektiği gerçeği, işte o zaman net bir şekilde ortaya çıkıyordu.
Mert ve Duygu, KPSS hazırlıklarına devam ettiler, ama artık bir farkla: Birbirlerini anlamış ve her iki yaklaşımı birleştirmeyi başarmışlardı. Birinin mantıklı planlaması ve çözüm odaklılığı, diğerinin duygusal zekâsı ve empatiyle birleştiğinde; hayatın en büyük sınavını geçmek için gerçek anlamda bir yol bulunmuştu. O an, işte bu eklemleme… Her şeyin uyum içinde birleşmesi demekti. Sonuçta hem duygulara hem de mantığa yer vardı.
Sevgili forumdaşlar, bu hikâyeyi sizlere neden anlattım biliyor musunuz? Çünkü hepimiz bu sınav yolculuğunda farklı şekillerde ilerliyoruz. Kimi zaman bilgiye odaklanırken, kimi zaman duygularla mücadele ediyoruz. Ama belki de her ikisini bir arada bulmalıyız. KPSS sadece bilgiyi değil, duyguları ve ilişkileri de eklemleyeceğimiz bir süreçtir. Eklemleme, aslında bizi hayata hazırlayan, başarıyı getiren birleştirici bir kavramdır.
Siz de bu hikâyeyi nasıl buldunuz? Hangi yaklaşımı daha çok benimsemişsinizdir? Yorumlarınızı paylaşarak, hep birlikte bu konuyu derinlemesine keşfedebiliriz.
Sevgili forumdaşlar,
Bugün burada sizlerle paylaşmak istediğim bir hikâye var. Beni biraz daha yakından tanıyorsunuz; duygusal yönüm ve hayatı biraz da hikâyelerle anlatmayı seviyorum. Bu defa ise, hayatımda önemli bir dönüm noktasına geldiğim, “eklemleme”yi anlamamı sağlayan bir anı paylaşacağım. Umarım hep birlikte anlamını daha derinlemesine keşfeder ve hikâyenin ne kadar gerçekçi olduğunu hep birlikte hissederiz.
Hazırsanız başlayalım…
Bir zamanlar, aynı odada KPSS hazırlığı yapan iki yakın arkadaş vardı: Mert ve Duygu. İkisi de farklı karakterlere sahipti, ama aynı amaca hizmet ediyorlardı; hayatta bir hedefe doğru koşuyorlardı. Mert, her zaman çözüm odaklıydı. Hayatında zorlukları aşarken de adeta bir stratejist gibi düşünür, planlar yapar, ne zaman nasıl adım atacağını bilirdi. Duygu ise daha duygusal bir yapıya sahipti. İnsanların içini okuma yeteneğiyle, her zaman başkalarına karşı derin bir empati besler, onlarla ilişki kurarak çözüm üretmeye çalışırdı.
Günlerden bir gün, ikisi de KPSS hazırlıklarına aynı dönemde başlamışlardı. İkisi de aynı zorluklarla mücadele ediyordu; kitaplar, deneme sınavları, haftalık hedefler… Ama bir noktada, Mert’in kafasında belirli bir şey netleşmeye başladı. Hangi soruları nasıl çözmesi gerektiğini, hangi konulara daha fazla yoğunlaşması gerektiğini planlıyordu. Her şeyin çözümüne, mantıklı bir düzene dayanması gerektiğini savunuyordu. “Bunu yapmalıyım, şunu yapmalıyım” gibi cümlelerle bir yol haritası çizmişti kendine.
Duygu ise bir süredir farklı bir şey hissetmeye başlamıştı. Soruları çözmenin ötesinde, insanların yaşadığı duygusal yükleri, streslerini, kaygılarını da hissediyordu. Onun için sınavın sadece bilgiyi ölçmekle ilgili bir şey olmadığını, aynı zamanda bir dayanışma, bir empati testi olduğunu düşünüyordu. Ne zaman bir arkadaşının zorlandığını görse, ona moral verir, konuşmalar yapar, destek olurdu. KPSS’de başarılı olmak için bilgi kadar duygusal bir bağ kurmanın da önemli olduğunu hissediyordu.
Bir gün, ikisi de aynı sınavı beklerken, Duygu birden Mert’e şöyle dedi:
“Bazen, senin gibi düşünmeye çalışıyorum. Ama, senin her şeyin planlı, çözüm odaklı bir şekilde çözülmesi gerektiğini savunduğunu fark ediyorum. Ama ya duygusal olarak hazırlıklı olamıyorsak? Ya kaygımız, başkalarına duyduğumuz empati, o sınav anındaki gerginlik... Bunlar nasıl aşılacak?”
Mert önce biraz düşündü. Çözüme odaklanmıştı. Sonuçta o, planlamanın her şey olduğunu düşünüyordu. Ama bir yandan da Duygu’nun söyledikleri kulağında yankı yapmaya başladı.
“Bunu çok iyi anlıyorum,” dedi Mert, “Ama ben daha çok şuna odaklanıyorum. Sınavı kazandığında ne olacak? Ne için çalıştığının, nasıl bir meslek edineceğinin planı var. Hedefim hep belirgin… Benim yaklaşımımda, duyguların kontrol edilmesi lazım, çünkü duygusal bir yükü taşımak, sınavı geçmene engel olabilir.”
Duygu gözlerini yavaşça kapatıp derin bir nefes aldı. “Ama bazen, çözümün sadece mantıkla değil, duygularla geldiğini hissediyorum. Birisi bana moral verirse, bir kelime bana umut olursa, bir süreliğine kaygılarımı biraz da olsa atabilirim. Belki bu da çok önemli.”
Mert, Duygu’nun gözlerindeki derinliği fark etti. Gerçekten de bazen mantık tek başına her şeyi çözmüyordu. Çözümün içinde sadece bilgiden değil, hislerden ve anlayıştan da bir parça vardı.
Duygu’nun KPSS yolculuğu, bir başkasının derdini paylaşmanın, empati kurmanın ne kadar kıymetli olduğunu ona öğretmişti. Çünkü sınavlar, evet; ancak sınavdan önce, başkalarının duygusal yüklerini taşımak, onları anlamak ve bir şekilde birlikte bu yükü hafifletmek çok önemliydi. Bu da, belki de KPSS’nin en derin anlamıydı. Sadece bilgi değil, insan olmanın anlamını da içeren bir testti.
İşte bu noktada, “eklemleme”nin de bir anlamı ortaya çıkıyor. Eklemleme, aslında birleştirme, birbirine uyum sağlama sanatıdır. Bu hikâyede de, Mert’in çözüm odaklı yaklaşımıyla Duygu’nun empatik yaklaşımının birleşmesiydi. Yani hem bilgiye dayalı çözüm, hem de duygusal bir anlayış… İkisi bir araya geldiğinde, başarının formülü ortaya çıkıyordu. Yalnızca bir tarafın değil, her iki yaklaşımın da birlikte harmanlanması gerektiği gerçeği, işte o zaman net bir şekilde ortaya çıkıyordu.
Mert ve Duygu, KPSS hazırlıklarına devam ettiler, ama artık bir farkla: Birbirlerini anlamış ve her iki yaklaşımı birleştirmeyi başarmışlardı. Birinin mantıklı planlaması ve çözüm odaklılığı, diğerinin duygusal zekâsı ve empatiyle birleştiğinde; hayatın en büyük sınavını geçmek için gerçek anlamda bir yol bulunmuştu. O an, işte bu eklemleme… Her şeyin uyum içinde birleşmesi demekti. Sonuçta hem duygulara hem de mantığa yer vardı.
Sevgili forumdaşlar, bu hikâyeyi sizlere neden anlattım biliyor musunuz? Çünkü hepimiz bu sınav yolculuğunda farklı şekillerde ilerliyoruz. Kimi zaman bilgiye odaklanırken, kimi zaman duygularla mücadele ediyoruz. Ama belki de her ikisini bir arada bulmalıyız. KPSS sadece bilgiyi değil, duyguları ve ilişkileri de eklemleyeceğimiz bir süreçtir. Eklemleme, aslında bizi hayata hazırlayan, başarıyı getiren birleştirici bir kavramdır.
Siz de bu hikâyeyi nasıl buldunuz? Hangi yaklaşımı daha çok benimsemişsinizdir? Yorumlarınızı paylaşarak, hep birlikte bu konuyu derinlemesine keşfedebiliriz.